Hava ve su, yaşamamız için ne ise, aile hayatı da cemiyetimiz için odur. Muhtelif milletlerde farklı karakterde aile tipleri vardır. Bazı milletlerde kadın tamamıyla arka plana atılmıştır. Bazılarında da her şey tamamen kadının emrindedir. Türk ailesi ise tamamıyla eşitlik ve hürriyet prensibine dayanır. En eski Türk ailesinde kadın, kocası ile aynı hakka sahipti.
Grek tarihçisi Priskos’a göre: Atilla’nın yanına giden Doğu Roma elçileri Attila’nın huzuruna çıkmadan önce, Hun İmparatorunun karısı Arıkan tarafından kabul edilmiş ve ziyafetlerle ağırlanmışlardır. Bu durum bize İmparatoriçe’nin Attila kadar siyasi nüfuza sahip olduğunu gösterir.
Türk töresine göre, kadının bütün sosyal işlerde erkekle beraber bulunması şarttır. Hatun’da devlet idaresinde Hakan’la aynı haklara sahipti. Fermanların muhakkak surette “Hakan ile Hatun buyurur ki…” diye başlaması lazımdı. Sadece “Hakan buyurur ki…” diye başlayan fermanların hükümleri bazı yerlerde yerine getirilmezdi. Hatun, Hakan’ın soluna otururdu. Siyasi konuşmalarda, elçilerin kabullerinde hazır bulunur ve harp meclislerine iştirak ederdi.
***
Uluğ Yasa’da kadın haklarını koruyan maddeler mevcuttur. Mesela; bir kadına tecavüzün cezası idamdır. Bundan başka kanun, aile kadınlarına icabında kocaları yahut çocukları lehine Han’dan şefaatte bulunmak hakkını vermiştir. Eski Türk toplumunda kadının yerine dair en güzel örneklere Dede Korkut hikâyelerinde rastlanır.
Bu hikâyelere göre, kadında aranan meziyetler; annelik duygusu, kahramanlık, sadakat, misafirperverliktir. Anne hakkı, Tanrı hakkıdır.
Dede Korkut hikâyelerine göre, bir toplumda aranan en büyük değer, kahramanlıktır. Bu vasıf, hem erkekte, hem kadında aranırdı. Daima hareket halinde olan bozkır cemiyetinde kadın, gördüğü işler bakımından erkekten farksızdır. Düşman saldırısında erkek kadar kadının da hayatı tehlikededir. Kadın da kendisini müdafaa etmek zorundadır.
İslamiyet devrinde ise Arap kültürünün tesiri ile Türk kadınının hürriyeti sınırlandırılmıştır. Arap erkeğine göre kadın bir hayat arkadaşı olmaktan çok, bir süs eşyası durumundaydı. Türklerin İslam dinini kabul ettikleri ilk zamanlarda, kadın eski özelliklerini kaybetmemişti. Eskiden olduğu gibi, Türk kadını gene evinin direği, erkeğinin yardımcısı olmuş, siyasi ve sosyal işlere karışmıştır.
İslam Türk kadını, eskisi gibi gene savaşlara iştirak etmiştir. Bunun en güzel örneği de İstiklal Savaşı’na katılan kahraman Türk kadınlarımızdır.
Bunlardan başka Türk kadını hakkında seyyahların vermiş oldukları bilgiler de çok mühimdir. Meşhur seyyah İbni Batûta “Seyahatname”sinde hatunların sokağa büyük merasimle çıktıklarını, umera kadınlarının mevkilerinin yüksek olduğunu, aynı zamanda Türk kadınlarının yüzlerini örtmediklerini kaydeder.
X. asrın ilk yarısında kuzey Türkler’i arasında bir seyahat yapan İbn Fadlan, Türk kadınlarının ve kızlarının misafir önünde serbest hareket etmeleri karşısında Müslüman taassubu ile şaşırıp kalmıştı. Fakat erkek gibi açık ve serbest olan Türk kadınlarına yaklaşmak mümkün değildi.